“Kaçarlar Döneminde Osmanlı Türkçesinden Farsçaya Yapılan Tercümeler” Tahran’da Konuşuldu

Yazıcı-dostu sürüm

Tahran Yunus Emre Enstitüsü tarafından hayata geçirilen "Türkçeden Farsçaya Çeviri Söyleşileri" dizisi kültürler arası köprü vazifesi görmeye devam ediyor. Daha önce yazar-çevirmen Müjde Ülfet, çevirmen Müjgan Devletabadi ve yazar-çevirmen Ahmed Puri’nin çeviri serüvenleri ile buluşan sanatseverler, 24 Nisan Salı günü bir yenisi daha gerçekleştirilen söyleşi dizisinde bu kez akademisyen Dr. Nasrullah Salihi ile bir araya geldi.

Tahran Yunus Emre Enstitüsü konferans salonunda, Kaçarlar döneminde Osmanlı Türkçesinden Farsçaya yapılan tercümelerle ilgili bilgilerin paylaşıldığı programın açış konuşmasını Tahran YEE Müdürü Turgay Şafak yaptı. Dizinin bu bölümünde kendi çevirilerinin yanı sıra Kaçarlar dönemi mütercimlerini inceleyen Dr. Nasrullah Salihi’yi ağırladıklarını ifade eden Şafak, Kaçarlar döneminde tercümeye verilen önemden bahsederken, Kaçar şahları ve şehzadelerinin gelişen teknolojiyi ülkelerine aktarmak amacıyla tercümeyi önemsediklerini belirtti. Yabancı dilden Farsçaya ilk çeviri olan Havadisname adlı eserin Türkçeden çevrilmiş olduğunu dile getiren Şafak, Victor Hugo’nun “Sefiller”i ve Descartes’in “Yöntem Üzerine Konuşma”sının da ilk kez Türkçeden Farsçaya aktarıldığını sözlerine ekledi.

Araştırmacı Dr. Nasrullah Salihi söyleşisinde, Kaçarlar dönemi mütercimlerini araştırma nedenlerinden bahsettikten sonra unutulmaya yüz tutmuş bir tercüman olan Ispanakçı Paşazade hakkındaki araştırmalarına değindi. Yabancı dillerden Farsçaya tercüme faaliyetinin İran’da çok eski çağlara kadar uzandığını dile getiren Salihi, Kelile ve Dimne’nin Hintçeden Pehleviceye çevrildiğini, daha sonra Pehleviceden Arapçaya çevrildiğini söyledi. İslam döneminde ise genellikle Arapçadan Farsçaya çeviriler yapıldığını söyleyen Salihi, bugüne kadar diğer dillerden Farsçaya yapılan tercümelerle ilgili çok konuşulduğunu, fakat Türkçeden Farsçaya yapılan tercümelere fazla değinilmediğini ifade etti.

Osmanlıların İranlılara göre Avrupalılarla daha erken irtibata geçmiş olmaları nedeniyle İstanbul’da tercüme faaliyetinin İran’a göre daha erken bir dönemde geliştiğini dile getiren Salihi, İran’da Nasırüddin Şah’ın çok güvendiği Mirza Muhammed Hasan Han İtimadus-Saltaneh’in Dâr’ut-tercüme’yi tesis ettiğini belirtti. O dönemde daha çok Fransızca, İngilizce, Almanca ve Rusçadan çeviriler yapılmakla birlikte, daha sonra bu dillere Arapça ve Türkçe’nin de eklendiğini kaydetti.